Üye Girişi

Üye Girişi

GENÇ ÜLKÜDAŞLARIM; DİKKAT!

01 Haz 2018

Aman efendim coştular coştular…
Hataları yüzlerine çarpılınca adeta kudurdular.
Derunlarında gizli olan niyeti birileri okuyunca bozuldular.
Gafletlerini, hatta bana göre ihanetlerini suratlarına sıvayınca kızgın saca basmış gibi zıplamaya başladılar!
Açıklama üstüne açıklama, genç yavrularımızın açıklamalarını yeterli bulmayınca, bu sefer kendileri başladılar kendi hatalarına kılıf aramaya…

Güya akılları sıra kendilerini savunuyorlar!
Herhalde okumuşsunuzdur rezaletlerini nasıl savunduklarını!
Savunurken de ağızlarından kelimeler yerine nasıl köpük saçtıklarını, kendi yanlışlarını yüzlerine vuranlara nasıl salyalar savurduklarını görmüş veya duymuşsunuzdur !..

Başbuğ ile ilgili söylenen bir sloganı, yani “Alpaslan Türkeş’in askerleriyiz” cümlesini yasaklıyorlar, bu yasağa uymayanlara gereken yapılacaktır gibi sünnetçi korkusu da veriyorlar ve bu keyfiyetlerinden dolayı onlar yüksek oluyorlar, şerefli oluyorlar, ahlaklı oluyorlar(!)

Ama birileri çıkıp;
“Ey Ülkücüler böyle bir yasaklama var haberiniz var mı?
Böyle bir yasaklamaya gönlünüz razı mı?” diye sorunca veya haber yapınca, bunların bu keyfiyetine ayrı manalar yüklemiş oluyorlarmış, dolayısıyla yani onların bu rezaletlerini sorguladıkları için de, sorgulayanlar alçak, şerefsiz veya ahlaksız oluyorlarmış!..

Vay anasını! Nasıl ölçü ama?!..
Ne güzel iş değil mi!?
Hak etmedikleri halde oturdukları koltuklardan aldıkları güçle, veya ellerine verilen imkanla hesaplarına gelmeyenlerin boynuna yaftalar asmak…
Kendileri alçak iken başkalarına alçak demek,
kendileri şerefsizken başkalarına şerefsiz demek,
kendileri ahlaksızken başkalarına ahlaksız demek…

…..

Ha sahi yasaklama sebeplerini de dinlediniz mi bilmiyorum!

Efendim o slogan başka gruplar tarafından kullanılıyormuş…
Çok kalıplaşmış olduğu için bizim değerlerimize uyacak kadar özgün değilmiş de onun için yasaklamışlar…
Ha bir de “Ordu müessesesi”nin anlam ve ağırlığını istismar oluyormuş…
Sonra zaten o slogan bizim de değilmişşş… Falan filan…

Bizim sloganlarımızı söylemeye söylemeye ele kaptıranların, bu tür bahanelere sığınmaları sizce garip değil mi?

“Zırva tevil götürmez” diye bir ata sözü vardır...
Yirmi senedir ülkücüler sizden, “Devletin başına devlet gelecek”ten ve “Hareketin lideri Devlet Bahçeli” tekerlemelerinden başka ne duydu ki…

Peki siz ittire ittire zorla lider yapmak istediğiniz zata, “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye yırtınırken bu laf bize mi aitti acaba?
Bir düşünün bakalım bu sözü her kitle hesabına gelenlere söylemiyor mu?
Sizin mantığınıza göre "Barzani"ye bile kullanılan bu yalanı nasıl kendinize özgün buluyor ve söylüyorsunuz da “Alpaslan Türkeşin Askerleriyiz” sözünden rahatsız oluyorsunuz?

Yani “Alpaslan Türkeş’in askerleriyiz” sloganı, “Öl de ölelim, vur de vuralım” palavranızdan daha mı tehlikeli veya Askerimizi, polisimizi daha mı hiçe sayıcı da böyle bahaneler uyduruyorsunuz?
Bırakın bu ağızları…

Başbuğun ölümünden sonra, ben sizin ağababanızın “Türkeş gelecek, Yüzler gülecek” sloganımıza bile nasıl tepki gösterdiğini biliyorum! “Türkeş öldü daha nasıl gelecek, yoksa siz Tuğrulculuk mu yapıyorsunuz?” diye kıçından korkarak teşkilat yetkililerine bağırıp çağırdığını henüz unutmadım…
Halbuki o zaman gecelerimizde söylenen bu slogan Tuğrul’dan-muğruldan alakasız, sadece gecelerimizde Başbuğumuzun sağlığından kalan ağız alışkanlığından başka bir şey değildi…
Ne yapacaktık yani Türkeş öldü bu sloganı söylemeyin diye sizin gibi tamim mi yayınlayacaktık.
İşte farklı mana yükleme arıyorsanız buyurun!
Esas farklı mana yükleme buna derler.

Ta o zamanlardan kalma Başbuğ düşmanlığı birilerinin yüreğinde hala tazeliğini koruyor!
Onun için de, bütün bu yasaklamaların arkasında, Başbuğ’un mezarını ziyaret etmek isteyen insanlara yapılan terbiyesizliklerin arkasında, hala Alpaslan Türkeş korkusu var!

“Yahu neden korksunlar? Ölmüş bir insandan korkulur mu hiç” diyenleriniz olabilir…
Onların dirisinin dağıttığını, Başbuğ’umuzun ölüsü topluyor da onun için korkuyorlar…
Bakın günlerdir şu-bu bahanelerle (esasında birilerini ortak toplantılarda rahatsız eder tedirginliği ile) Alpaslan Türkeş için söylenen slogana konulan yasak bölünüp parçalanmış bir camiayı tekrar ayağa kaldırdı…
İşte bunun için korkuyorlar...

Tabii ki bütün bunlardan yeri geldiği zaman kendi emelleri için fedai gibi kullandıkları genç ülkücü evlatlarımızın haberi yok…
Onların o teşkilat bağı,
onların o ocak aşkı,
onların o “baş başa bağlı, baş da Allah’a bağlı…” anlayışı,
baştakiler tarafından kendi pis emelleri için istismar ediliyor.

Kimisinin emeli;
Koltuğunu koruyup o koltuğun verdiği güçle kaleyi içten çökertmek!
Bütün yuvalarımızı yavaş yavaş kapatıp yok etmek…
Çünkü asli görevi bu!..

Kimisinin emeli ise;
Yalakalığını yaptığı, adeta pavyon fedailiğine soyunduğu kişinin vereceği vekillik ulufesi ile ceylan derisi pembe koltuklara oturmak…
Tıpkı şekil (A) da görüldüğü gibi!

Hal böyle olunca;
Onların içini boşalttıkları “Teşkilat, fikir, lider” üçlemesini, gençlerimiz genç ülküdaşlarımız tekrar ele almalı!..
Onlardan hiç bir şey beklemeden, biraz düşünerek, akıllarını, mantıklarını, mensubu oldukları ülkücü hareketin erdemlerini kullanarak;
Teşkilat deyince içi nasıl dolmalı,
Fikir deyince içi nasıl dolmalı ve fikrin namusu nasıl korunmalı,
Lider deyince hangi özellikleri taşımalı, bunun üzerinde kafa yorup, bunları yerli yerine oturtmalı ve içini iyi doldurmalılar!..

En basiti genç ülküdaşlarım gelişmeleri biraz anlamaya gayret etsinler.
Emir komuta ise emir komuta… Tamam, anlarım!.. Ama “Hasan Sabbah”ın “Alamut kalesi”ndeki fedaileri gibi davranmanın alemi yok!..
Birilerinin keyfi için kendi değerlerine saldırmanın, kendi büyüklerini dövmeye kalkmanın, birilerinin pis emellerine maşa olmanın ülkücü harekette, ülkücü terbiyede yeri olabilir mi?

Askerlikte bile “yat” emri vardır, amenna emirle yatsınlar…
Ama askerlikte bile “uyu” diye bir emir yokken, uyanık vatan evlatlarının mekanı olan ocaklarımızda baş olmayı becerememiş birilerinin “uyu” emrine uyarak, uyumasınlar!..

Dikkat etsinler dikkat…
Zira Kazım Karabekirin;
“Hava öyle pusluki, şeytan bile müslüman gömleği giyiyor” dediği gibi, bu sıralar ülkücü gömleği giymeyen kalmadı…
Eliyle Bozkurt işareti yapmayan kalmadı…
Hatta ülkücülerin gönlünü değil, reyini kazanmak için Başbuğ’un kabrini ziyaret etmeyen bile kalmadı…

Başbuğ’un fikrini ayaklar altına alanlar,
Onun Bozkurtlarına yani ülkücülere nerdeyse kafir yakıştırması yapanlar dahi ziyaret eder oldu…
Ama bir benim ve benim gibilerin o kabri ziyaretine yasak koydular...
Ziyaret etmeye kalktığımızda da iki yıldır yaptıkları gibi emir vererek gençlerimize engellettiler…

İşte onun için genç ülküdaşlarımız artık şunu görsünler!
“Baş başa bağlı, baş da Allah’a bağlı…” sözü yok artık!..
Bu sözün içini dolduracak başta yok baş... Baş!..
O eskidendi!
Keşke Başbuğ’umuz gibi Allah’a bağlı baş bulsak da ayağının turabı olsak…

Ha şimdi gençlerimiz, acaba bu söz hepten mi kalktı? diye sorabilirler..
Hayır hayır… Kalkar mı canım duruyor!.. Duruyor ama şekil değiştirdi şekil!..

Yeni şekli şu;
“Baş başa bağlı, baş da Tayyip’e bağlı”

Haberleri olsun!..
Selam ve muhabbetle…


1 Haziran 2018
Samsun

 
ozan-arif.ws | ozan-arif.net | ozan-arif.org | arif.info | © 2023 Tüm Hakları Saklıdır

Arif'çe

  • GÜLE GÜLE VEHBİ!..
    Yazan
    Kara haber tez duyulur derler hep… Zaman, şartlar, veya kendi sıkıntılarımız hatta kendi canımızın derdine düşmemiz kara haberleri bile geç duyar hale getirdi bizi… Baksanıza benim güzel hemşehrim, benim yiğit kardeşim, değerli gönüldaşım, daha açıkcası ülküdaşım… Ülküdaşım… Alucra’nın Vehbi Usta’sı çekip gitmiş de onu bile geç duymuşum geç…
    Yazan Çarşamba, 12 Eylül 2018 06:46 Devamını oku...
Arif'çe

 


"Bir Devrin Destanı" isimli
şiirkitabının 3. baskısını
TÜRK KİTAP EVİ'nden temin edebilirsiniz.



Münchener Str. 13 | 60329 Frankfurt am Main
+49 69 250506

www.turkkitap.de